Editor.az türkiyəli politoloq, yazar Adem Kılıçın Fransanın İslam dünyasını hədəf alan siyasəti və Türkiyə-Avropa münasibətlərindən bəhs edən məqaləsini təqdim edir.
Fransa’nın; özellikle Macron’un göreve gelmesinden sonra AB içerisinde Almanya’nın uzun dönemdir yürüttüğü ‘lider’ pozisyonunu devralma misyonu, gelinen noktada bir kaosa doğru ilerlemeye devam ediyor.
AB’nin insan hakları, fikir özgürlüğü, hukun üstünlüğü, toprak bütünlüğü, bağımsızlık gibi birçok konuda makyajının aktığını artık net bir şekilde görmeye başladık. Aslında Batı devletlerinin bu makyaj altında neler yaptığını tarihlerine baktığımızda çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Bu devletlerin en başında da şüphesiz ki Fransa geliyor. Fransa’nın kanlı ve sömürgeci tarihi her ne kadar unutturulmaya çalışılsa da, gelinen noktada ‘çıkarlarını’ kaybetme riskleri ile karşı karşıya kalan Fransa’nın bu zihniyeti, tekrar hortlayarak kendini göstermeye başladı.
Vendee katliamı ile 600 bin insanın, Vietnam’da 500 binden fazla insanın ölümüne neden olan Fransa; Cezayir ve Ruanda’da uyguladığı katliam politikası ile de yaklaşık 2 buçuk milyon insanın katledilmesine direkt olarak sebep olmuştur.
“Afrika Kasabı” olarak nitelendiribileceğimiz Fransa’nın tarihine baktığımızda; Gabon, Senegal, Benin, Tunus, Gine, Burkina Faso, Çad, Kamerun ve Cibuti gibi Afrika ülkelerinde insanları yalnızca öldürmekle kalmadığını görüyoruz. Fransa bu ülkelerde katliamdan geride kalanları da din değiştirmeye zorlayarak Hristiyan olmaları için ciddi baskı politikaları uygulamıştır.
Bu ülkelerin neredeyse tamamında sömürge faaliyetlerini hala devam ettiren Fransa; bu Afrika ülkelerinin neredeyse tüm ulusal rezervlerini de elinde tutuyor. Fransız hazinesi resmi rakamlara göre Afrika’dan yaklaşık olarak yıllık 500 milyar dolar kazanç ve getiri elde ediyor. Ayrıca bu Afrika ülkelerinin Merkez Bankaları, döviz rezervlerinin en az yüzde 85’ini Fransız Merkez Bankasında tutmakla yükümlü…
“ÇIKARLARI” TEHLİKEYE GİREN FRANSA GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTERİYOR!
Fransa yıllık 500 milyar dolar gibi bir rant kapısı olarak gördüğü Afrika bölgesinde Türkiye’nin varlığını özellikle 2002 yılından sonra hissetmeye başladı. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin Afrika kıtasıyla ticareti 2002 yılında 4,3 milyar seviyesindeyken, 2020’de yaklaşık 22 milyar dolar seviyelerine kadar çıktı.
Türkiye’nin 2002’de Afrika’daki büyükelçilik sayısı sadece 12 iken bu sayı 2020 itibarıyla 42’ye yükselmiş durumda. THY uçuşları ile Afrika’ya kurulan bağların artması, TİKA’nın Afrika genelinde 30’a yakın Program Koordinasyon Ofisi açması ve Maarif Vakfı ile çok ciddi yatırımlar yapılması şüphesiz bu bölgeden büyük çıkarları olan Fransa’yı çok rahatsız etti.
Fransa’yı rahatsız eden en büyük sebeplerden birisi Afrika olsa da tek sebep bu değildi. Büyük yatırımlarla Suriye’de etkin olmaya çalışan Fransa, askeri yardımları haricinde enerji şirketlerinden inşaat şirketlerine kadar bir çok unsurunu bu bölgede aktif hale getirmeye çalıştı. Hatta terör örgütü PKK ile Fransız çimento devi Lafarge şirketinin işbirliği uluslararası basında da gün yüzüne çıktı.
Fransa, Afrika ve Suriye’den sonra D.Akdeniz’de ve Libya’da da Yunanistan ve GKRY ile işbirliği yaparak etki alanı oluşturduğu enerji konusunda karşısında Türkiye’yi buldu. AB’nin şımarık çocuğu Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı “cesaretlendiren” Fransa, arka planda ise tüm AB yapısını Türkiye’ye karşı kışkırtma faaliyetlerine girişti. Çünkü artık karşısında tüm etki alanlarında planlarını bozan ve dik duran bir Türkiye vardı.
Fransa tabiri caizse can siperane bir hırsla Türkiye’nin her alanda karşısında durmak üzerine yapılandırdığı bir politikaya büründü. Bu nedenle her geçen gün artan dozajda AB, NATO gibi kurumlar nezdinde Türkiye karşıtı meydan okumalarına ve düşmanca tavırlarına yenilerini eklemeye devam ediyor.
HAÇLI İTTİFAKINI HORTLATMA GAYRETİ!
Türkiye’nin son dönemde attığı adımlarla iyice kontrolünü yitiren Fransa ve Macron, çeşitli meydan okumalarla gündemi sıcak tutmaya ve Türkiye’yi tabir yerinde ise şeytanlaştırmaya çalışıyor.
Tüm çıkarları yerle bir olan; Suriye’de, D.Akdeniz’de, Libya’da ve Karabağ’da sahada kaybeden Fransa, AB’yi Türkiye’ye yaptırım yapmaya ikna edemeyerek masada da kaybetti.
Afrika’dan Suriye’ye, D.Akdeniz’den Karabağ’a ve Libya’ya kadar meydan okuduğu tüm “kırmızı çizgileri” Türkiye tarafından yerle bir edilen ve kaale alınmayan Macron’un son hamlesi ise İslam düşmanlığı üzerine kurduğu politika ile Türkiye’ye karşı AB ülkelerini birleştirme girişimi olarak önümüze geliyor.
Gelinen noktada ise; İslam’a, kutsallarımıza hakaret eden faaliyetleri ile bir kez daha batı ikiyüzlülüğüne şahit oluyoruz.. AB’nin insan hakları, fikir özgürlüğü, hukun üstünlüğü, toprak bütünlüğü, bağımsızlık gibi birçok konuda sadece kağıt üzerinde olan anlayışı bugün yeniden gün yüzüne çıkıyor.
Türkiye’nin dik duruşu devam ettikçe bu saldırıların devam edeceği ise aşikar. Onlar değerlerimize saldırdıkça Türkiye’nin geri adım atmayan yaklaşımı ise şüphesiz ki takdir edilmesi gereken bir dik duruş. Zira artık tam bağımsız bir politika izleyen ve tehditlere boyun eğmeyen bir Türkiye var! 100 yıldır uyuyan dev uyandı ve o deve karşı şimdi haçlı ittifakını hortlatılmak isteniyor…
Adem KILIÇ
Siyaset Bilimci / Yazar